Cümleten merabayın millet. İlk olarak önceki yayınlarda verdiğim “Daha aktif bir blogger olma” sözümü tutamadığımdan affınıza sığınıyorum. Tabii ki bunlarla ilgili kendimce mazeretlerim mevcut. Tatildeyim ve internete ulaşmak gerçekten zor. Gerek LYS ile ilgili düşünceler gerekse günlük yoğunluklar da cabası.(Ha LYS demişken sıralamam 51 bin ve hem ben hem öğretmenlerim bir kez daha denersem ilk on bine girebileceğimi düşünüyoruz. Düşünceler derken bunu kastediyorum)
Hâsıl-ı kelam ben blogda yazmayışımı bir mecburiyetten ibaret görüyorum.
Bunlarla birlikte üzülerek hatta içimdeki benliklerde ağlayarak şunu belirteyim: Sanırım bir kez daha uzaklaşacağım buralardan. Önceki sefer kısa bir vedaya uzun bir yazı demiştim ama bu kez uzun bir vedaya kısa bir yazı yazabilirim. Neyse işte yarın ola hayrola bakalım ne olacak…
Şimdi gelelim yazımızın konusuna. Tabii başlamadan evvel şunu belirteyim: Bu yazı iç döküntülerimin bir tezahürü olduğundan sıkılabilirsiniz. Siz iyisi mi şimdiden sabır sınırınızı biraz daha arttırın. Ve de şimdiden *Gülücüklü Kalın*
Üstelemek…
Bendeniz 14 yıl boyunca ailemin en küçüğü olma vazifesini üstlenmiş birisiyim. Eh evin küçüklerinin bileceği üzre maddi ve manevi ciddi bir baskı yaşadım. Sakın yanlış anlaşılmasın bu kötü bir şey olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü ben hayatta karşımıza çıkan zorlukların bizleri güçlendirmek için birer fırsat olduğuna inanan biriyim. Hem tabii ki evin küçüğü olmak büyük avantajlar da sağlıyor. Örneğin evde en çok nazı geçen oluyorsunuz, erkekler abilerinden kızlar ablalarından her türlü eşyada otlanabiliyor (hihi biraz argo oldu gibi ama olayı en güzel tanımlayan bu :D ) vesaire vesaire… Kısacası her şeyde olduğu gibi bunda da iyi ve kötü yanları var.
Henüz konuya girmiş değilim. Çünkü kime “evin en küçüğü” söz grubunu telaffuz etseniz ilk olarak şu karşılığı almanız kuvvetle muhtemel: *Ayak İşleri*
Ayak işleri yapmak kardeşlerin zoraki atandığı bir meslek gibi bir şey. Ne denirse densin yapmak zorundasındır. Hele ki aileniz benimki gibiyse. Nasıl mı? İki abi, iki abla, anne, baba. Büyük yani anlatabiliyor muyum? Şey gibi: bir kurumda altı müdür varmış da tek memur senmişsin gibi. Tamam tamam sakinim. İşte böyle bir hiyerarşinin en alt basamağında bulunmak bazı zorlukları beraberinde getirebiliyor.
Bir diğer dezavantaj olarak bahsedebileceğim şey aslında kişiliğimle ilgili biraz. Ailem yıllarca beni çok bilmiş olarak nitelendirdi. Burcum kova yükselenim ikizler olduğunu görünce kendime “cuk oturmuş” dedim. Evet ismim bu: “çok bilmiş”. Bu adın takılmasında bazı sebepler var tabii. Bunlar: çok konuşmak, fikirlerinden fazlaca bahsetmek, işim olmayan şeylere ilgi duyup merak etmek ve devamında fikir üretmek, tavsiye vermek gibi gibi gibi… Bunlar aslında herkeste olan şeyler sanırım. Ama bunlar evin küçüğünde olursa sorun büyük oluyor…
Konuyu dağıttım ve hemen geri topluyorum.
Ayak işleri, biz küçüklerin şikayet etmeye hakkı olmadan yapmak zorunda olduğumuz şeyler. Tamam, bunu kabul edebiliyorum. Ama beni öfkelendiren şey “üstelemek”. Bu kelimenin bendeki tanımı: bir iş verildiği vakit aradan daha üç saniye bile geçmemişken kızgın bir tavırla tekrar söylenmesi ya da buna benzer durumlar işte. Bu kimsenin zoruna gitmiyordur belki ama beni en çok sinirlendiren hatta tek sinirlendiren şey bu. Bana böyle yapıldığında algıladığım düşünce şu: “Sen ne iş versek yapmıyorsun zaten. Harekete geç ve bari şu an söylediğim şeyi yap.”
Şu bir gerçek ki gerek kardeşlerim gerek arkadaş çevreme baktığımda büyüklerin sözlerini dinleme, söylediklerini yapma konusunda birçok insanda daha fazla gayret gösteriyorum. Hatta bunu ailem üyeleri fark etmeden sık sık söylüyorlar. Bu kadar söz dinlememin sebebini de bilmiyorum. Belki birileri için bir şey yapmak mutlu ediyordur beni. Tüm bunlara rağmen üstelenmesi zoruma gidiyor işte. Bu algının oluşma sebeplerini düşünmedim değil elbette:
Ya ergenlikle beraber paket olarak verilen asilik ve asabiyet duyguları bana böyle düşündürüyor.
Ya gerçekten haklıyım, emeğim bilinçaltlarında hor görülüyor. Ya da aslında bir şey yaptığım yok, sadece fazla ego yapıyorum.
Ya da bambaşka bir sebep…
Bana birinci seçenek gibi geliyor ama diğerleri de olabilir tabii. Kendim hakkında cidden çok az şey biliyorum…
Sözün özü, bir iş verildiğinde üstelenmesinden nefret ederim. İleride asla yapmayacağım şeyler listesinin başlarında *üstelemek* var.
İnsanlara güvenin güzel insanlar. Onlara sorumluluk verdiğinizde onlara gerçekten sorumluluk verin ve mesuliyeti tam anlamıyla onlara bırakın. Sonuç güzel olursa herkes sevinir, kötü olursa kişisel gelişim için paha biçilmez bir kazanım olur.
Bir dahaki yazıya görüşmek üzere kendinize iyi davranın GÜLÜCÜKLÜ KALASICALAR…..
Hâsıl-ı kelam ben blogda yazmayışımı bir mecburiyetten ibaret görüyorum.
Bunlarla birlikte üzülerek hatta içimdeki benliklerde ağlayarak şunu belirteyim: Sanırım bir kez daha uzaklaşacağım buralardan. Önceki sefer kısa bir vedaya uzun bir yazı demiştim ama bu kez uzun bir vedaya kısa bir yazı yazabilirim. Neyse işte yarın ola hayrola bakalım ne olacak…
Şimdi gelelim yazımızın konusuna. Tabii başlamadan evvel şunu belirteyim: Bu yazı iç döküntülerimin bir tezahürü olduğundan sıkılabilirsiniz. Siz iyisi mi şimdiden sabır sınırınızı biraz daha arttırın. Ve de şimdiden *Gülücüklü Kalın*
Üstelemek…
Bendeniz 14 yıl boyunca ailemin en küçüğü olma vazifesini üstlenmiş birisiyim. Eh evin küçüklerinin bileceği üzre maddi ve manevi ciddi bir baskı yaşadım. Sakın yanlış anlaşılmasın bu kötü bir şey olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü ben hayatta karşımıza çıkan zorlukların bizleri güçlendirmek için birer fırsat olduğuna inanan biriyim. Hem tabii ki evin küçüğü olmak büyük avantajlar da sağlıyor. Örneğin evde en çok nazı geçen oluyorsunuz, erkekler abilerinden kızlar ablalarından her türlü eşyada otlanabiliyor (hihi biraz argo oldu gibi ama olayı en güzel tanımlayan bu :D ) vesaire vesaire… Kısacası her şeyde olduğu gibi bunda da iyi ve kötü yanları var.
Henüz konuya girmiş değilim. Çünkü kime “evin en küçüğü” söz grubunu telaffuz etseniz ilk olarak şu karşılığı almanız kuvvetle muhtemel: *Ayak İşleri*
Ayak işleri yapmak kardeşlerin zoraki atandığı bir meslek gibi bir şey. Ne denirse densin yapmak zorundasındır. Hele ki aileniz benimki gibiyse. Nasıl mı? İki abi, iki abla, anne, baba. Büyük yani anlatabiliyor muyum? Şey gibi: bir kurumda altı müdür varmış da tek memur senmişsin gibi. Tamam tamam sakinim. İşte böyle bir hiyerarşinin en alt basamağında bulunmak bazı zorlukları beraberinde getirebiliyor.
Bir diğer dezavantaj olarak bahsedebileceğim şey aslında kişiliğimle ilgili biraz. Ailem yıllarca beni çok bilmiş olarak nitelendirdi. Burcum kova yükselenim ikizler olduğunu görünce kendime “cuk oturmuş” dedim. Evet ismim bu: “çok bilmiş”. Bu adın takılmasında bazı sebepler var tabii. Bunlar: çok konuşmak, fikirlerinden fazlaca bahsetmek, işim olmayan şeylere ilgi duyup merak etmek ve devamında fikir üretmek, tavsiye vermek gibi gibi gibi… Bunlar aslında herkeste olan şeyler sanırım. Ama bunlar evin küçüğünde olursa sorun büyük oluyor…
Konuyu dağıttım ve hemen geri topluyorum.
Ayak işleri, biz küçüklerin şikayet etmeye hakkı olmadan yapmak zorunda olduğumuz şeyler. Tamam, bunu kabul edebiliyorum. Ama beni öfkelendiren şey “üstelemek”. Bu kelimenin bendeki tanımı: bir iş verildiği vakit aradan daha üç saniye bile geçmemişken kızgın bir tavırla tekrar söylenmesi ya da buna benzer durumlar işte. Bu kimsenin zoruna gitmiyordur belki ama beni en çok sinirlendiren hatta tek sinirlendiren şey bu. Bana böyle yapıldığında algıladığım düşünce şu: “Sen ne iş versek yapmıyorsun zaten. Harekete geç ve bari şu an söylediğim şeyi yap.”
Şu bir gerçek ki gerek kardeşlerim gerek arkadaş çevreme baktığımda büyüklerin sözlerini dinleme, söylediklerini yapma konusunda birçok insanda daha fazla gayret gösteriyorum. Hatta bunu ailem üyeleri fark etmeden sık sık söylüyorlar. Bu kadar söz dinlememin sebebini de bilmiyorum. Belki birileri için bir şey yapmak mutlu ediyordur beni. Tüm bunlara rağmen üstelenmesi zoruma gidiyor işte. Bu algının oluşma sebeplerini düşünmedim değil elbette:
Ya ergenlikle beraber paket olarak verilen asilik ve asabiyet duyguları bana böyle düşündürüyor.
Ya gerçekten haklıyım, emeğim bilinçaltlarında hor görülüyor. Ya da aslında bir şey yaptığım yok, sadece fazla ego yapıyorum.
Ya da bambaşka bir sebep…
Bana birinci seçenek gibi geliyor ama diğerleri de olabilir tabii. Kendim hakkında cidden çok az şey biliyorum…
Sözün özü, bir iş verildiğinde üstelenmesinden nefret ederim. İleride asla yapmayacağım şeyler listesinin başlarında *üstelemek* var.
İnsanlara güvenin güzel insanlar. Onlara sorumluluk verdiğinizde onlara gerçekten sorumluluk verin ve mesuliyeti tam anlamıyla onlara bırakın. Sonuç güzel olursa herkes sevinir, kötü olursa kişisel gelişim için paha biçilmez bir kazanım olur.
Bir dahaki yazıya görüşmek üzere kendinize iyi davranın GÜLÜCÜKLÜ KALASICALAR…..
Üstelemenin bir kötü tarafı da insanı duyarsızlığa itmesi bence. Artık bir kez söylenen bir şeyi önemsiz gibi algılayıp kenara itebilir, sorumluluk bilinci azalabilir. Ölçülü olmak da fayda var. Allah tercihlerinde ve hayatının her alanında hakkında hayırlısını versin erenler. Selametle ⭐
YanıtlaSilAynen öyle. Ne kadar önemli de olsa böyle yapınca tüm önemini yitiriyor.
SilDuan icin teşekkürleeeer. İnşallah ettiğin dualar senin için de kabul olur.
Gülücüklü Kal...
Ahhhh ahhh ben de evin en küçüğüyüm üstelik tek kızıyım ve hala büyüyemedim 😉 Ben de bir şey istediklerinde emir cümlesi kullananlara çok kızıyorum yapacağım varsa da yapmıyorum 🙈🙈
YanıtlaSilNe güzel bişi hep küçük kalmak... büyümek pek eğlenceli değilmiş diye duydum :))
SilGülücüklü Kalır mısın :D
o bir geleyim, ne göreyim? sen yoksun. gidiyor muşsun. ama bu gidişin kendi iyiliğin için bir nevi. insanın kendinde olan farklılıkları bilmesi güzel. aksine ileride sorun olabiliyor. bloggerda takılma o sözü benim de tuttuğum söylenemez talha. elbet bunun kimi sebepleri vardı, ama hiç biride can sıkıntısından mütevellit değildi... ım; neyseciğme kırk yılın başında nihayet buraya adım atmışım ve kendimden laflıyorum tekrardan (?) kabalık resmen! bunun için affola, çeneme vurduğumu var say, sende ikizlermişsin. bunu yeni öğrendim. hah. bu arada sınavın için başarılar diliyorum. dilerim ki, düşündüğün gibi geçer, emeklerinin karşılığını alır ve istediğin yere ulaşırsın. sen de gülücüklü kal. ^^
YanıtlaSil(tanrım! bu sözünü özlemişim. vallahi bak.)
Ne kabalığı bilakis özlemişim konusmaya (yazmaya) başlayınca duramamanı :))
SilDileklerin içinse bir uçak dolusu teşekkür.
Madem özlemişin diyeyim bi daha:
GÜLÜCÜKLÜ KAL...
GÜLÜCÜKLÜ KAL...
Senin bacaklarını kıracağım artık. Nasıl gidersin, nasıl? Olur mu öyle şey. İçini döktüğün bir alan burası sonuçta ve yazı yazdıkça mutlu olan bir Talha, uzun vedaların adamı değil bence.
YanıtlaSil"Bir kurumda altı müdür varmış da tek memur benmişim gibi." benzetmesini okuduğumda kahkaha attım. İlahii sen :))
Büyüklerin sözlerini dinleme, söylediklerini yapma konusunda birçok insanda daha fazla gayret gösteriyorum demişsin ve eklemişsin; belki(!) birilerine bir şey yapmak mutlu ediyordur beni :)
"Mutlu Etmek, Mutlu Eder" felsefesine göre hareket eden bir Talha'nın genel bir özelliği bu. Belki değil kesinlikle mutlu ediyor seni :)
Her konuda fikir üretmeye çalıştığını bilmiyorum ama bence çok konuşman iyi bir şey. Arkadaşlığımız boyunca sözcüklerinin içi her defasında doluydu ve çoğu zaman kendi hayatımda çıkış yolunu kolayca bulmama yardımcı oldun.
Ayrıca asiliğin ergenliktendir, zamanla her şey yerli yerine oturacak İnşallah.
Gülücüklü Kalasıca haha !!
Sevgilerle Talhacımm :)
Yorumun o kadar mutlu etti ki beni, anlatamam.
SilEvet ben dahi uzun vedalar yaşamak zorunda kalabiliyormuşum...
Bir kelimem bile hayatında bir şeyleri duzelttiyse mutlu olmaya yeterli sebep var demektir.
Her şeyin yerli yerine oturacagi günü bekliyorum sabırla...
Gülücüklü Kal Gülücüklü Kalasıca :))
bay çok bilmiş seni =))) yükselen ikizler benim de dengesizlik de mevcut =))
YanıtlaSilverdiğin tepki normal bence mty, olur öyle, birinci maddenin etkisi baskın olabilir tabi ama büyük sözü dinliyorsun yaa, hayırlı evlat, daha ne olsun ;)
Gülücükle kal =))
Evet buyrun o benim :))
SilNe öğrenmek isterdin?" Daha ne olsun?" Cevap bekleyen bir soruysa hemen cevaplarım
Gülücüklü Kal...
inşallah hakkında en hayırlısı olur^^
YanıtlaSilTek temennimiz bu yumi yum
SilÇok teşekkür ederim :))
Gülücüklü Kal....
Ah ahh... Ailenin en küçük ferdi olarak deliler gibi yakındığım durumlardan biri olduğu doğrudur şu ayak işlerinin :D Belki öyle çok büyütülcek bişey değildir ama insan üşengeç olmayadursun. Ee hal böyle olunca şu üsteleme şeyine ben de hayli maruz kalıyorum. Ama alıştım galiba duymuyorum bile bazen yahu :Dd
YanıtlaSilKalkıp kalkmama kararsızlığı yaşıyordun galiba hahaha tamam tamam
SilGülücüklü Kal...
Bir nevi hep eskilerle idare etmek,ekmeği almak,sofrayı çırpmak,çöpü dökmek, arabayı kaçıramamak durumunda kalsam da evin küçüğü olmaktan pek şikayetçi değilim:)
YanıtlaSilAynı durumları yaşasam da aynı şekilde şikayetçi değilim ben de :D
SilGülücüklü Kal...
Aslında alışkanlık onlar için... Hep kontrol ve teyit zorunluluğu hissettiklerinden... Yoksa unutulur (kendisi veya sen) zannediyorlardır....
YanıtlaSilEvin en küçüğü olduğun ev yanlış ev olmuş :P bizde o maddi-manevi zorluk yaşayan ve ayak işlerine bakan büyükler oldu maalesef :))) hep derdim 'küçük çocuk şansı' die... Gel seni bizim eve alalım Talha :D
Yani bu sene tercih yapmıyor musun?
Hakkında hayırlısı olsun inşallah! Çok içten diliyorum bunu.
Bir ikizler olarak çok bilmişliğinin ve meraklılığının abartıldığını düşünüyorum ;P
Hehehe :)))
Her şey güzel olur merak etmeyesin.
Fırsat buldukça uğra ve gülücük bırak sağa sola!
O nasıl ev öyle :D
SilGüzel dileklerin için bir kilo teşekkür ve tebessüm ederim :)
Bilmiş olmadığımı çok iyi biliyorum oysa :D
keşke fırsat bulabilsem. baksana 15 gün sonra yanıt yazıyorum ancak.
Neyse ...bu da geçer ya hu :D
Gülücüklü Kal...
Hımm bende bir Kova'yım.. Ama merak etme evin büyüğü olarak bende hiç kurtulamıyorum o ayak işlerinden. Hoş hepi topu iki kardeşiz ama yine de bitmiyor. Bu Üsteleme ve emir mevzu burcumuza has şeyler sanırım. Zira emir almaktan ve üstelenmekten bende ziyadesi ile nefret ediyorum.
YanıtlaSilBu arada LYS de 51000 çok güzel bir sonuç tebrik ederim.
Ben de öyle düşünüyorum. ve gariptir çevremde kova yok :))
SilBir kez daha deneyecek daha iyi bir şeyler yapmaya çalışacağım.
Gülücüklü Kal...
Tabi tabi sen onu kardeşine sor :))
YanıtlaSilTam bu yorumu okurken Şükrü Erbaş'tan "Ömür Hanımla Güz Konuşmaları"nı dinliyordum nasıl da denk geldi:
Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur.
Hoş bir rastlantı oldu.
Şimdi bilmiş bilmiş kendimi ifade ettim o halde :))
Gülücüklü Kal...
Sizi blog keşif etkinliğinden takipteyim bana da beklerim sevgiler :)
YanıtlaSilhttp://guzelvekulturluyum.blogspot.com.tr
Hoş gelmiş sefa getirmişiniz. Ben de takip edeyim ama "bol bol" yorum yapma konusunda söz veremem çünkü şu sıralar (yaklaşık on ay) fırsat bulamıyorum.
SilGülücüklü Kal...
bir sey söylendikten sonra hemen tekrar söylenmesine ben de uyuz oluyorum ama tekrar söylenmeden de yapmıyorum öyle gıcık bir durum :D belki de birkaç saniye sonra tekrar söylenmesi bünyeme yerleşmiş ve ne kadar sinirlensem de artık başka yolu yok
YanıtlaSildemek artık kendini hep o ikinciye alıştırmışsın sana öyle geliyordur :)
SilGülücüklü Kal...