Sword Art Online I/II

İyi geceler millet! ya da diğer bir değişle "Oyasumi Minna san!" Şimdi hayırıdır japoncaya mı merak saldın deyi sorabilirsiniz. Evet bu doğru ama sebep bu değil. Aslında daha önce yapmadığım bir şey yapmaya niyetlendim şimdi. İlk defa bir anime yazısı yazayım dedim. Ama acemiliğimden yazıyı nasıl başlatacağımı bilemedim. Neyse konuya dönelim.




Öncelikle SAO (Sword Art Online) animesinin neden ikinci sezonu izledikten sonrasını anlattığımı söyleyeyim. Normalde geçen sene (okul olarak geçen sene yani. yoksa 2015) tam bir otaku olmaya karar kılmıştım. Baya bi ilerlettim kendimi. Böyle dağdan bayırdan bulduğum animeleri izliyordum. Ve her izlediğimde sanki olayın içindeymişçesine anlık ani duygu değişimleri yaşıyordum. Şu sıralar da uzuuun bir aradan sonra anime izleme kararı aldım. Üstelik bu kararı yazılı haftasında ve "Sınav"a 100 küsür gün kala verdiğim için kendimi tebrik ediyor ve alnımdan öpüyorum. Animeyi izlerken neler yaptığımı oturup izleseniz deli dersiniz, eminim. Böyle aptal aptal gülümsemeler, karakterleri kardeş ilan etmeler falan... Sonra dedim ki kendime "Şimdi sen bunlarla mutlu oluyorsan, ve insanları mutlu etmek en önemlisi diyorsan, mutlu olduğun şeyleri herkese anlat". E tabii ben de gazla çalışıyorum, hele de bu gazı kendim veriyorsam... Başladım yazmaya.
Ön not: Her zamanki gibi fazlasıyla öznel bir yazı olacak ona göre :))

SAO bugüne değin izlediğim animeler içinde -hoş, kökü dokuz tane izledim ya- ilk üçe girebilecek kapasitede bir anime. Hem içinde ne arasa(m) var.Zeka, strateji, savaş, ve en önemlisi his... Bir de her zaman gördüğümüz gibi bir sevimli kahraman var: Kirito.
Animenin mantığı şu: Teknoloji gelişmiş de gelişmiş, artık oyunlar başa geçirilen bir kask ile oynanıyor. Başka bir deyişle tam dalış teknolojisi. Küçüklüğümden beri oyunlarda en çok istediğim şey oyunu oynamaktan ziyade yaşamak!! Tabi bu oyunda şöyle bir ayrıntı var: Oyunun GM'si (game master) oyundan çıkışları kapatıyor. Ve oyunun bitmesinin tek yolu her bölüm sonunda bir boss ile korunan kapılardan geçip tam 100 bölümü tamamlamak! Şimdi diyeceksin ki: "e oyun değil mi ölsün çıksınlar işte". Ama cevabı hazır. Oyuna girmek için kullanılan Nervegear adlı kask/başlık oyunda ölenlerin beynine çok güçlü mikrodalga ışınlar göndererek gerçek hayatta ölmelerine de sebep oluyor. İşte tam bu sırada kardeşim :)) ve kahramanımız Kirito-Kun devreye giriyor. Hep birlikte el birliğiyle savaşmaya başlıyorlar. Şimdi devamını da söylemek isterdim ama spoiler'a gireceğinden susuyorum. 

Şimdiye kadar anlattığım birinci sezondu. Ben de klasik ön yargılı halimle ikinci sezona konu kalmadı, hiç güzel olmaz ki o şimdi" diye düşünmüştüm. Ama çook çok özür dilerim ki bu da en az birinci sezon kadar müthiş, harika, mükemmel, awesome, subarashi bi anime çıktı. Cuma günü yazılım var ama oturdum, dört bölümü kesintisiz izledim. O kadar akıcıydı yani. Eğer animelere karşı ufacık bir ilginiz varsa vazgeçilmez ilkler listesine şu üç datlı şeyi koyun:

1. Death Note
 
2. Code Geass
 
3. Sword Art Online I/II



Arkadaşlar bu arada söylemeden edemiicem. Yukardan mavi yazan yerde var ya; uykum nasıl bastırdıysa artık "K" harfine basıp uyumuşum. Kucağımda dizüstü bilgisayarımla uyuyakalmışım. Gözümü bir açtım ekran "K" harfiyle dolmuş. Kendime bu kadar gülmemiştim doğrusu :))
SHARE

M. Talha Y.

    Blogger Comment

4 Yorum :

  1. Animelere pek ilgim yok; ama yazıyı oldukça eğlenceli ve başarılı buldum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle teşvik bombardımanı gibi gelen yorumun için teşekkürler. Anime konusunda da şu kadarını söyleyeyim: Pişman olmazsın. Death note'u herkese %100 öneririm.

      Sil
    2. O zaman biraz daha teşvik edici olayım :) Blogda fareyle gezinirken oluşan imlecin kalem şeklinde olması çok güzel. Sırf onu görmek için ekranda geziniyorum :) Rica ederim, yazmak nazlı bir iştir. Elbette teşvik ister. Ellerinize sağlık.

      Sil
    3. Ben bu gazla bu akşam bi şey yazarım. Son yoruma da cevaben şunu yazasım geldi :)
      Afiyet olsun :)

      Sil

Yorumların benim için önemli...

Ha Ben Ha Onlar (: